top of page
Kişisel günlük

Keşfedeceğiniz eşsiz içerikler sunan Tahayyül Akademi platformuna hoş geldiniz. Tahayyül ne demek ?, içeriğinde neler gizli ? öğrenmek istiyorsanız bizi ziyaret edin. Eğitim, kitap analizi, alıntılar ve kültür içerikli yazılarımıza şimdi göz atmaya ne dersiniz ?. Tahayyül Akademi hayatımıza başka bir anlam kattı, çünkü tutkularımızı ve düşüncelerimizi sadık okuyucularımızla paylaşmaktan keyif alıyoruz. Okuyun ve tadını çıkarın. www.tahayyulakademi.com

  • Instagram
  • Twitter
Ana Sayfa: Hoş Geldiniz

Dönüşüm, içsel olarak başlayan, insanın tüm bedenine yayılan bir sarsıntıdır. Ruhun damarlarını yırtarcasına yaşanan bu değişim, hepimizin bir gün başına gelebilecek kadar tanıdık…

Gregor’un sabah bir böceğe dönüşmesi, sadece fiziksel değil, iç dünyasında çoktan başlamış bir kopuşun dışavurumudur. Çünkü onun yükü çok ağırdı. Ailesi için çalışmak, fedakârlık etmek, susmak… Ve bu yük, sevilmeden, anlaşılmadan taşınamazdı.

                                          

Gregor, duvarla bütünleşmişti.

Zihni bulanıktı, kalbi yorgun.

Aylar geçmişti belki de yıllar artık zamanın ritmini hissedemiyordu. Ailesi tarafından görülmeyen bir gölgeye, odasında unutulmuş bir yük haline gelmişti. Tavanın desenlerine bakarak düşünmeyi bırakalı çok olmuştu. Düşünmek acıtıyordu. O sırada… Pencerenin kenarından bir ses duyuldu. Hafif bir tıkırtı. Sonra sessizlik. Ardından odaya giren küçük bir varlık.

Bu da bir böcekti ama sıradan bir böcek değildi.

Hareketlerinde bir tereddüt, gözlerinde sanki bir bilgelik vardı.

Gregor’a yaklaştı.

Aralarında bir sessizlik oldu, ama bu sessizlik gürültü gibiydi.

Sonra hafifçe konuştu,

“Dönüşüm bir son değil…"

Yeni bir benliğin doğumudur.

Ve insanın kendini keşfetme serüvenidir.”


Gregor gözlerini böceğe çevirdi.

İlk defa biri ona dönüşümünü bir kayıp değil, bir yolculuk olarak anlattı.

Ve Gregor, yavaşça doğruldu. Kendisine ilk defa dışarıdan bakan biriyle göz göze geldi. Belki de ilk defa gerçek anlamda görüldü.

Gregor’un gözleri hâlâ ona bakan bu sessiz varlığın üzerinde.

Göz göze geldiler.

"Ben de senin gibiydim, Gregor.

Bir zamanlar bir insandım.

Herkese yetmeye çalışırken, kendime yetişemedim.

Kendi sesimi bastırırken, bir sabah sustum.

Bedenim değişti, ama asıl olan içimdeydi...

Artık kimse beni anlamıyordu."

Gregor gözlerini kırpmadan dinliyordu.

Böcek devam etti:

Bir gün, bir Bilge ile karşılaştım

O bana dedi ki:

“Dönüşüm bir lanet değil, bir çağrıdır.

Kendini unutmanın değil, yeniden bulmanın eşiğidir.

Eğer bu hâlini kabul eder, ama orada kalmazsan,

Gerçek kendine doğru yürümeye başlarsın.”

 Ve ben yürümeye başladım.

Kendimi yeniden ördüm.

Duygularımı, kabuğumun altında gizlemedim.

O gün, yeniden nefes almayı öğrendim.”


Gregor’un kalbindeki sıkışıklık, ilk defa gevşedi.

İlk defa biri onun suskunluğunu tercüme etmişti.


Böcek biraz yaklaştı:

Bilge beni senin için gönderdi.

Seni izledim.

Bekledim.

Zamanı geldiğinde sana dokunmamı söyledi.

Şimdi hazırsın.

Dilersen birlikte yola çıkabiliriz.”

Gregor başını çevirdi.

Pencere aralıktı.

Dışarıda bir sabah vardı.

Ve ilk defa… Çıkmak istedi.

Dışarısı onun için yeni bir umuttu.

Gregor, odayı son kez süzdü.

Duvarlar hâlâ aynıydı ama artık başka görünüyordu ona.

Her köşe, geçmişin yüklerini saklayan bir sandıktı.

Ve şimdi, o sandıkları arkasında bırakmak üzereydi.


Böcek pencereye doğru yöneldi, Gregor da ardından…

İlk adımı attığında, bacakları titredi.

Ama sonra hafif bir esintiyle içeri dolan sabah ışığı,

Onun gözlerinin ta içine değdi.

Karanlıkta beklemiş bir tohumu uyanır gibi hissetti.

Pencereden çıktılar.

Dışarısı... Bambaşka bir yerdi.

Gökyüzü tanıdık ama daha derindi,

Sokaklar sessiz ama huzurla örülmüştü.

Ve ileride bir meydan...

İçinde onlar gibi başka “dönüşmüş” varlıklar.

Bazıları Gregor gibi hâlâ yaralıydı.

Bazılarıysa şeffaflaşmış gibiydi acıyı arkalarında bırakmış,

Kendileriyle barışık birer yeni şey olarak.

Böcek yana dönüp fısıldadı:

"Burası bizim kendimizi keşfetme durağımız

Ne geçmişin yükü var burada, ne de gelecek kaygısı.

Sadece şimdi var…

Ve senin dönüşümün burada tamamlanacak.”

Gregor gözlerini kapadı.

Kulağında hâlâ o Bilge’nin sesi yankılanıyordu:

İnsan kendini unuttuğunda dönüşür…

Ama hatırladığında yeniden doğar.

Ve Gregor, ilk defa içinden şu cümleyi geçirdi:

“Ben hâlâ buradayım ve hâlâ bir umut var"

Gregor, o yeni dünyada geçirdiği günlerde,

Artık konuşabiliyor, düşünebiliyor,

Kendini yeniden “biri” olarak hissedebiliyordu.

İlk kez yargılanmadan dinlenmiş,

İlk kez “varoluşu” sadece işe yaradığında değil,

Kendisi olduğu için kabul edilmişti.

Ama bir gün, o Bilge'nin öğrencisi olan böcek yeniden geldi.

Yumuşakça dedi ki:

“Gregor… şimdi dönme zamanı.

Orada hâlâ seninle birlikte dönüşenler var.

Ama farkında değiller.

Senin bu dünyaya gelmen, kendi içindeki ‘kendini’ bulman gerekiyordu.

Şimdi başkalarına bir umut ve ayna olman için dönmelisin.”

Gregor’un içi ürperdi.

Geri dönmek…

O kapalı oda, o suskun yemek saatleri, o gözlerini kaçıran aile…

Ama artık başka biriydi.

Yola çıktı.

Ve bir sabah erkenden evinin kapısındaydı.

Kapı aralıktı, ev sessizdi.

İçeri girdiğinde, annesini pencere önünde dururken gördü.

Babası koltukta oturuyordu,

kardeşi ise öylece yere bakıyordu.

Hepsi...

Yavaş yavaş birer böceğe dönüşüyordu.

Ama hiçbirinin farkında olmadığı bir dönüşümdü bu.

Gregor yaklaşmak istedi,

Ama annesi onu tanımadı.

Babası kafasını çevirdi.

Ve kız kardeşi ürktü.

Gregor yutkundu,

Ama sonra yavaşça konuştu:

 “Ben Gregor’um.

Belki başka bir bedenim var şimdi…

Ama içimde hâlâ aynı çocuk yaşıyor.

Sizin için her şeyi yapan,

Ama bir gün tükendiğini kimsenin fark etmediği çocuk.”

Sessizlik sardı her yeri...

Sonra kardeşi, gözleri dolu dolu fısıldadı:

“Gregor… Gerçekten sen misin?”

Gregor hafifçe başını eğdi.

Ve kardeşi,

Onun gözlerine bakınca kendi gözyaşlarını gördü.

O gün akşam Gregor evde ilk defa bir sandalye çekti,

Ve o eski yemekhane masasına oturdu.

Bir zamanlar yalnızca suskunlukla dönen çatal bıçak sesleri

Bu defa onun sesiyle yankılandı:

“Hepimiz dönüşüyoruz.

Kimimiz bedenimizi,

Kimimiz ruhumuzu kaybediyoruz.

Kimi susarak,

Kimi görmezden gelerek bir böceğe dönüşüyor.

Ama ben artık biliyorum:

Asıl dönüşüm, kendini unuttuğunda başlar;

Kendini hatırladığında biter.

Ailesi yavaş yavaş başlarını kaldırdı.

Onların yüzlerinde korku değil,

Utanma vardı artık.

Çünkü Gregor’un bedeni değişmişti,

Ama içindeki sevgi hâlâ yerli yerindeydi.

Gregor ayağa kalktı.

O an kapılar çaldı.

İnsanlar giderek kabuklanıyor,

Birer “kayıp ruh” haline geliyordu.

Gregor yürüdü o kalabalığa,

Ve ilk defa yüksek sesle konuştu:

“Ben Gregor Samsa.

Bir sabah bir böceğe dönüştüm.

Ama asıl mesele bedenimde değil,

Beni yok sayan bakışlardaydı.

Bugün burada, kendi içini kaybeden herkese söylüyorum:

Susmakla kaybediyoruz.

Ve konuşarak, dokunarak, anlamaya çalışarak kurtulabiliriz.”

Sokak sustu.

Ama yavaş yavaş,

Bir çocuğun elinden tutan bir adam,

Birbirine sarılan iki kardeş,

Gözyaşlarıyla gülümseyen yaşlı bir kadın…

İnsanlar çözülmeye başladı.

Kabuğundan çıkanlar çoğaldı.

Ve Gregor…

İlk defa kendini bir “birey” olarak gördü.

Gökyüzü açıldı,

İçinden sadece mavilik değil,

Umut yağdı.

Ve böylece dönüşüm tamamlandı.

Bu bir son değil,

Gregor’un gerçek Gregor olmasının

Ve insan olmanın yeniden doğmanın kendisini bulmasının serüveniydi.

Ve aradan günler geçti Gregor gözünü kamaştıran güneş ışığı ile yatağından doğruldu ve bir anda farkına vardı.

O böcek hiç gelmemişti.

O pencerede beliren tıkırtı,

Odaya düşen gölge,

Kendisini götüren dost…

Hepsi, kendi zihninin birer yankısıydı.

Ve işte o an Gregor anladı:

“Beni kurtaran, dışarıdan gelen biri değilmiş.

Beni içimde yeşeren o son umut taneciği kurtarmış.

O böcek, benmişim.

O ses, kalbimde unutulmuş cesaretin fısıltısıymış. Gregor dönüşümünü tamamlamıştı.Yalnızlığın en derininden geçerek, kendini keşfetmişti.


Yalnızmışım galiba

Ölüyormuşum sessizlikte

Sevilmiyormuşum galiba

Köreliyormuşum sevgide

Ah kalbim gerçek mi bu acı

Sessizliğe olan mahkumiyetin

Sahte gülüşlere olan mahcubiyetin

Ah nefretim bu kadar güçlü mü bu sanrı

Tarifi yok sevginin

Anlamı yok bu acının

Nedeni yok direnişin

Sebebi de yok tükenişimin

Anlatıyorum uçsuz bucaksız

Beni tanımlayan satırlarda

Bu sevginin ne kadar yorulduğunu

Olmayan diyarlara mahkum olduğunu

Sanmayın ki severim

Güvenmediğim için çeker giderim

İnanmam sevginin gücüne

İşlemez bu benim içime



Tolstoy'un kaleme aldığı bu muazzam roman için analizime şu sözlerle başlamak istiyorum.

"Belki de sürdürdüğüm yaşam, sürdürmem gereken yaşam değildir?"


Ölümcül bir hastalığa yakalanan ve bunun farkında olan İlyiç'in psikolojisini, ölüme hazırlanışını, hayat muhasebesini, iç sorgulamasını anlatıyor kitap. Sıradan bir adamın sıradan ölümünü kendi gözünden tasvir ettiriyor yani. İlyiç'in her geçen gün artan fiziksel ve ruhsal sancılarını, yaşadığı hayatı gözden geçirişini anlatan eserde sonunda yaşadığı hayatın yaşaması gereken hayat olmadığını anlayan adamın pişmanlığını gözler önüne serilmiş. Bir yandan da etrafındaki insanların öleceğini bildiği halde bu duruma nasıl kayıtsız kaldıklarını "ölen ben değilim" düşüncesinin ölecek olan insana yaşattığı duyguları ele alıyor.


Muazzam bir psikolojik çözümleme olarak gördüğüm eserde, insanı hayatın telaşesinden çekip 'Ben ne yaşıyorum, yaşıyor muyum yoksa sadece nefes mi alıp veriyorum, bu zamana kadar ne için yaşadım ve bundan sonra ne için yaşamalıyım?' sorusunu sorduruyor. Ölüm gelip bizi bulmadan ne yapmamız gerektiğini düşündüren bir iç muhasebeye dikkat çeken eserden, belirsizlikten hoşlanmam fakat hayatta bazı noktalarda belirsizlik şartmış bunu anlamış oldum. Ne zaman öleceğini bilme duygusu insanın psikolojisini felç eder görmüş oldum.


Okumasını ve analizini zevkle yaptığım bu kitap, sizlerin de hayatına dokunmalıdır diye düşünüyorum. Kitapla kalın.

Akademimize katıldığınız için teşekkür ederiz!

İLETIŞIM

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

Üniversite kampüsü

©2021, tahayyülakademi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page