top of page
Kişisel günlük

Keşfedeceğiniz eşsiz içerikler sunan Tahayyül Akademi platformuna hoş geldiniz. Tahayyül ne demek ?, içeriğinde neler gizli ? öğrenmek istiyorsanız bizi ziyaret edin. Eğitim, kitap analizi, alıntılar ve kültür içerikli yazılarımıza şimdi göz atmaya ne dersiniz ?. Tahayyül Akademi hayatımıza başka bir anlam kattı, çünkü tutkularımızı ve düşüncelerimizi sadık okuyucularımızla paylaşmaktan keyif alıyoruz. Okuyun ve tadını çıkarın. www.tahayyulakademi.com

  • Instagram
  • Twitter
Ana Sayfa: Hoş Geldiniz

Anadolu’da bir söz vardır: “Görenedir, görene; köre nedir, köre ne?” Bu söz, her ne kadar toplumun bir söylemi gibi görünse de, aslında hepimizin karşısına acı bir gerçek olarak çıkar. Öyle ki, her birimiz hayatın koşuşturmacasında kimi zaman nice güzellikleri göremeden yanlarından geçip gideriz. Bazen bir çiçeğin yağmurlara ve fırtınalara direnen çehresini, bazen bir yaprağın rüzgârla dans ederken yüzünden eksilmeyen tebessümünü fark etmeden adımlarız ömür basamaklarını. Bakmak ile görmek arasındaki fark bu olsa gerek. Gözümüzle gördüklerimizi, gönlümüzle görmekten kaçarız; bu, insan ruhu için şifayı kapmak gibidir.

Bizler, ömrümüz boyunca hayatı yalnızca kendi gördüklerimizden ibaret sanırız. Oysa görmek; bizi Yaratan’ı, kâinatı, insanlığı ve kendi varlığımızı, benliğimizi hissedebilmektir. Bir de bakmak var… Bakmak, aynadaki yansımamızdan ibarettir. Elinle dokunsan orada bulabileceğin kadar yakındır. Keşfetmene gerek kalmaz, hissetmen gerekmez.

Bu yüzden, baktığımız her şeyi tüm derinlikleriyle görüp hissedemeyiz. İşte bu fark, iki farklı kelimeyi ve iki farklı anlamı doğurur. Bir misal: “Güneş batıdan doğuyor.” Anlamamız gereken mesele, insanlık ve Müslümanlık. Çünkü Filistin diye bir gerçek var. Buraya sadece Filistin meselesi gibi bakabiliriz, ama görmemiz gereken vicdandır. Mazlum yüreklerin feryatlarını işitip, hislerine tercüman olup onlara çareler bulmalıyız. Görebildiklerimiz, iç yüzünü bildiklerimiz, hissettiklerimizdir. İyiyi, güzeli ve hakikati görebilmek duasıyla.

Bugün Kudüs için konuşmak istiyorum. Aslında her zaman konuşmam gerekiyor biliyorum, bu yüzden bunu ne zaman okursanız okuyun her zaman hatırım da ve hatırımız da olsun. Gecesi gündüzü viran olmuş, “ne zaman vuslat Rabb’e!” haykırışları semayı titretirken biz yalnızca dua ederiz ve onlarla aynı cennete tâlip oluruz. Ne yazık ki hakikati göremedi duyamadı birçoğumuz. Belki de bundan sebep birlik olamayışımız. “Mü’min, mü’minin derdiyle dertlenmez miydi! Ne oldu da her gün daha az anımsar olduk? Biz mi tükendik yoksa bu faidesiz dünyada solan umutlarımız mı? Şimdi küskün yüreklere nasıl umut oluruz?” Bilinmez ki onlar bize umut oluverir. Ve onlar imanın gür sesi. Onlar ki bu asrın Ashab-ı Keyf’i gibi gençleri, Sümeyye’leri, Asiye’leri, İbrahim’leri, Bedir’in aslanları gibi; canlarını, mallarını, evlatlarını feda ede ede umut oldular bize. Bu nedir bilir misiniz? Ben söyleyeyim: bu yalnızca Hak Tealâ’ya teslim olmanın timsalidir... 

Bizler bu hakikati görene kadar, güneş batıdan doğdu, doğmaya da devam ediyor. Zihinlerimizi, kalplerimizi hakka teslim etmedikçe, bu meydanlar zulmün yuvası, zalimin cenneti olmaya devam edecektir. Tâ ki Hak Tealâ’nın vaadi gelip çatana dek...  

O zaman bilmeliyiz ki zulme, şirke, zorbalara karşı durmalı; daha çok çalışıp mü’mine yakışır bir hayat sürmeli ve hakikati hakkın kendisinden bilmeli ve anlamalıyız.  

İşte Kudüs asrın Uhud’u ve fakat bir vakit sonra bu asrın bağrına Bedir olacaktır. O vakit ne zaman gelir bilinmez, lakin hak budur ve biz her zaman haktan yana olacağız.  

Filistin ve tüm mazlum coğrafyalara selam ve dua ile... 

Küçükken dedem beni berberin yanındaki bakkala götürürdü.  

Şimdi ise ben dedemi bakkalın yanındaki berbere götürüyorum. O zamanlarda ben dedemin elini tutmak istemiyordum. Şimdi ise dedem benim elimden destek almadan yürümek istiyor. Hemen yanında duruyorum, yolda usul usul ilerliyoruz. Dedem hastalığından dolayı çok yavaş yürüyor. Her zaman bir yerlere yetişme telaşıyla attığım adımlarım dedemin gölgesinde sakinleşiyor. Adımlarımızın yavaşlığı bulutların hareketlerini, yaprakların sallanmasını gözlememe vesile oluyor. Bebekken yürümeye başladığımızda anne babamız heyecanla bize destek oluyor, ilk önce koltuk kenarlarından destek alıyoruz sonra elimizden sıkıca tutup bize destek oluyorlar. Gençlik dönemimizde de en yakın arkadaşlarımız, sevdiklerimiz bize destek oluyor. Yaşlılık sürecinde de aynı şekilde bir elimizle bastondan destek alıyoruz. İnsan manevi bir destek arıyor. Gençlik döneminden yaşlılık dönemine geçtiğimizde istesekte istemesekte bedenimiz zayıflıyor, adımlarımız yavaşlıyor. İnsan bir ses, bir nefes, manevi bir destek istiyor. Bir ömrün nasıl geçtiğini düşünüyor. Bu süreçte bedenimiz zayıfladığı, kuvvetimiz düştüğü için etrafımızdaki güzelliklerin farkına varamıyoruz. Telaştan uzak, usul usul adımlarımızla bir ezan sesinin, bastonundan destek alarak yürüyen bir dedenin farkında olarak yolu yürüyünce hayat yolumuz tüm zorluklara rağmen güzelleşiyor, gözümüze, yüreğimize bir ferahlık geliyor.  

 

Akademimize katıldığınız için teşekkür ederiz!

İLETIŞIM

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

Üniversite kampüsü

©2021, tahayyülakademi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page