Dönüşüm, içsel olarak başlayan, insanın tüm bedenine yayılan bir sarsıntıdır. Ruhun damarlarını yırtarcasına yaşanan bu değişim, hepimizin bir gün başına gelebilecek kadar tanıdık…
Gregor’un sabah bir böceğe dönüşmesi, sadece fiziksel değil, iç dünyasında çoktan başlamış bir kopuşun dışavurumudur. Çünkü onun yükü çok ağırdı. Ailesi için çalışmak, fedakârlık etmek, susmak… Ve bu yük, sevilmeden, anlaşılmadan taşınamazdı.
Gregor, duvarla bütünleşmişti.
Zihni bulanıktı, kalbi yorgun.
Aylar geçmişti belki de yıllar artık zamanın ritmini hissedemiyordu. Ailesi tarafından görülmeyen bir gölgeye, odasında unutulmuş bir yük haline gelmişti. Tavanın desenlerine bakarak düşünmeyi bırakalı çok olmuştu. Düşünmek acıtıyordu. O sırada… Pencerenin kenarından bir ses duyuldu. Hafif bir tıkırtı. Sonra sessizlik. Ardından odaya giren küçük bir varlık.
Bu da bir böcekti ama sıradan bir böcek değildi.
Hareketlerinde bir tereddüt, gözlerinde sanki bir bilgelik vardı.
Aralarında bir sessizlik oldu, ama bu sessizlik gürültü gibiydi.
Yeni bir benliğin doğumudur.
Ve insanın kendini keşfetme serüvenidir.”
Gregor gözlerini böceğe çevirdi.
İlk defa biri ona dönüşümünü bir kayıp değil, bir yolculuk olarak anlattı.
Ve Gregor, yavaşça doğruldu. Kendisine ilk defa dışarıdan bakan biriyle göz göze geldi. Belki de ilk defa gerçek anlamda görüldü.
Gregor’un gözleri hâlâ ona bakan bu sessiz varlığın üzerinde.
"Ben de senin gibiydim, Gregor.
Bir zamanlar bir insandım.
Herkese yetmeye çalışırken, kendime yetişemedim.
Kendi sesimi bastırırken, bir sabah sustum.
Bedenim değişti, ama asıl olan içimdeydi...
Artık kimse beni anlamıyordu."
Gregor gözlerini kırpmadan dinliyordu.
Bir gün, bir Bilge ile karşılaştım
“Dönüşüm bir lanet değil, bir çağrıdır.
Kendini unutmanın değil, yeniden bulmanın eşiğidir.
Eğer bu hâlini kabul eder, ama orada kalmazsan,
Gerçek kendine doğru yürümeye başlarsın.”
Ve ben yürümeye başladım.
Duygularımı, kabuğumun altında gizlemedim.
O gün, yeniden nefes almayı öğrendim.”
Gregor’un kalbindeki sıkışıklık, ilk defa gevşedi.
İlk defa biri onun suskunluğunu tercüme etmişti.
Bilge beni senin için gönderdi.
Zamanı geldiğinde sana dokunmamı söyledi.
Dilersen birlikte yola çıkabiliriz.”
Dışarıda bir sabah vardı.
Ve ilk defa… Çıkmak istedi.
Dışarısı onun için yeni bir umuttu.
Gregor, odayı son kez süzdü.
Duvarlar hâlâ aynıydı ama artık başka görünüyordu ona.
Her köşe, geçmişin yüklerini saklayan bir sandıktı.
Ve şimdi, o sandıkları arkasında bırakmak üzereydi.
Böcek pencereye doğru yöneldi, Gregor da ardından…
İlk adımı attığında, bacakları titredi.
Ama sonra hafif bir esintiyle içeri dolan sabah ışığı,
Onun gözlerinin ta içine değdi.
Karanlıkta beklemiş bir tohumu uyanır gibi hissetti.
Dışarısı... Bambaşka bir yerdi.
Gökyüzü tanıdık ama daha derindi,
Sokaklar sessiz ama huzurla örülmüştü.
İçinde onlar gibi başka “dönüşmüş” varlıklar.
Bazıları Gregor gibi hâlâ yaralıydı.
Bazılarıysa şeffaflaşmış gibiydi acıyı arkalarında bırakmış,
Kendileriyle barışık birer yeni şey olarak.
Böcek yana dönüp fısıldadı:
"Burası bizim kendimizi keşfetme durağımız
Ne geçmişin yükü var burada, ne de gelecek kaygısı.
Ve senin dönüşümün burada tamamlanacak.”
Kulağında hâlâ o Bilge’nin sesi yankılanıyordu:
İnsan kendini unuttuğunda dönüşür…
Ama hatırladığında yeniden doğar.
Ve Gregor, ilk defa içinden şu cümleyi geçirdi:
“Ben hâlâ buradayım ve hâlâ bir umut var"
Gregor, o yeni dünyada geçirdiği günlerde,
Artık konuşabiliyor, düşünebiliyor,
Kendini yeniden “biri” olarak hissedebiliyordu.
İlk kez yargılanmadan dinlenmiş,
İlk kez “varoluşu” sadece işe yaradığında değil,
Kendisi olduğu için kabul edilmişti.
Ama bir gün, o Bilge'nin öğrencisi olan böcek yeniden geldi.
“Gregor… şimdi dönme zamanı.
Orada hâlâ seninle birlikte dönüşenler var.
Senin bu dünyaya gelmen, kendi içindeki ‘kendini’ bulman gerekiyordu.
Şimdi başkalarına bir umut ve ayna olman için dönmelisin.”
O kapalı oda, o suskun yemek saatleri, o gözlerini kaçıran aile…
Ve bir sabah erkenden evinin kapısındaydı.
Kapı aralıktı, ev sessizdi.
İçeri girdiğinde, annesini pencere önünde dururken gördü.
Babası koltukta oturuyordu,
kardeşi ise öylece yere bakıyordu.
Yavaş yavaş birer böceğe dönüşüyordu.
Ama hiçbirinin farkında olmadığı bir dönüşümdü bu.
Ama sonra yavaşça konuştu:
Belki başka bir bedenim var şimdi…
Ama içimde hâlâ aynı çocuk yaşıyor.
Sizin için her şeyi yapan,
Ama bir gün tükendiğini kimsenin fark etmediği çocuk.”
Sessizlik sardı her yeri...
Sonra kardeşi, gözleri dolu dolu fısıldadı:
“Gregor… Gerçekten sen misin?”
Gregor hafifçe başını eğdi.
Onun gözlerine bakınca kendi gözyaşlarını gördü.
O gün akşam Gregor evde ilk defa bir sandalye çekti,
Ve o eski yemekhane masasına oturdu.
Bir zamanlar yalnızca suskunlukla dönen çatal bıçak sesleri
Bu defa onun sesiyle yankılandı:
Kimimiz ruhumuzu kaybediyoruz.
Kimi görmezden gelerek bir böceğe dönüşüyor.
Asıl dönüşüm, kendini unuttuğunda başlar;
Kendini hatırladığında biter.
Ailesi yavaş yavaş başlarını kaldırdı.
Onların yüzlerinde korku değil,
Çünkü Gregor’un bedeni değişmişti,
Ama içindeki sevgi hâlâ yerli yerindeydi.
İnsanlar giderek kabuklanıyor,
Birer “kayıp ruh” haline geliyordu.
Gregor yürüdü o kalabalığa,
Ve ilk defa yüksek sesle konuştu:
Bir sabah bir böceğe dönüştüm.
Ama asıl mesele bedenimde değil,
Beni yok sayan bakışlardaydı.
Bugün burada, kendi içini kaybeden herkese söylüyorum:
Ve konuşarak, dokunarak, anlamaya çalışarak kurtulabiliriz.”
Bir çocuğun elinden tutan bir adam,
Birbirine sarılan iki kardeş,
Gözyaşlarıyla gülümseyen yaşlı bir kadın…
İnsanlar çözülmeye başladı.
Kabuğundan çıkanlar çoğaldı.
İlk defa kendini bir “birey” olarak gördü.
İçinden sadece mavilik değil,
Ve böylece dönüşüm tamamlandı.
Gregor’un gerçek Gregor olmasının
Ve insan olmanın yeniden doğmanın kendisini bulmasının serüveniydi.
Ve aradan günler geçti Gregor gözünü kamaştıran güneş ışığı ile yatağından doğruldu ve bir anda farkına vardı.
O pencerede beliren tıkırtı,
Hepsi, kendi zihninin birer yankısıydı.
Ve işte o an Gregor anladı:
“Beni kurtaran, dışarıdan gelen biri değilmiş.
Beni içimde yeşeren o son umut taneciği kurtarmış.
O ses, kalbimde unutulmuş cesaretin fısıltısıymış. Gregor dönüşümünü tamamlamıştı.Yalnızlığın en derininden geçerek, kendini keşfetmişti.