top of page
Kişisel günlük

Keşfedeceğiniz eşsiz içerikler sunan Tahayyül Akademi platformuna hoş geldiniz. Tahayyül ne demek ?, içeriğinde neler gizli ? öğrenmek istiyorsanız bizi ziyaret edin. Eğitim, kitap analizi, alıntılar ve kültür içerikli yazılarımıza şimdi göz atmaya ne dersiniz ?. Tahayyül Akademi hayatımıza başka bir anlam kattı, çünkü tutkularımızı ve düşüncelerimizi sadık okuyucularımızla paylaşmaktan keyif alıyoruz. Okuyun ve tadını çıkarın. www.tahayyulakademi.com

  • Instagram
  • Twitter
Ana Sayfa: Hoş Geldiniz

Tolstoy'un kaleme aldığı bu muazzam roman için analizime şu sözlerle başlamak istiyorum.

"Belki de sürdürdüğüm yaşam, sürdürmem gereken yaşam değildir?"


Ölümcül bir hastalığa yakalanan ve bunun farkında olan İlyiç'in psikolojisini, ölüme hazırlanışını, hayat muhasebesini, iç sorgulamasını anlatıyor kitap. Sıradan bir adamın sıradan ölümünü kendi gözünden tasvir ettiriyor yani. İlyiç'in her geçen gün artan fiziksel ve ruhsal sancılarını, yaşadığı hayatı gözden geçirişini anlatan eserde sonunda yaşadığı hayatın yaşaması gereken hayat olmadığını anlayan adamın pişmanlığını gözler önüne serilmiş. Bir yandan da etrafındaki insanların öleceğini bildiği halde bu duruma nasıl kayıtsız kaldıklarını "ölen ben değilim" düşüncesinin ölecek olan insana yaşattığı duyguları ele alıyor.


Muazzam bir psikolojik çözümleme olarak gördüğüm eserde, insanı hayatın telaşesinden çekip 'Ben ne yaşıyorum, yaşıyor muyum yoksa sadece nefes mi alıp veriyorum, bu zamana kadar ne için yaşadım ve bundan sonra ne için yaşamalıyım?' sorusunu sorduruyor. Ölüm gelip bizi bulmadan ne yapmamız gerektiğini düşündüren bir iç muhasebeye dikkat çeken eserden, belirsizlikten hoşlanmam fakat hayatta bazı noktalarda belirsizlik şartmış bunu anlamış oldum. Ne zaman öleceğini bilme duygusu insanın psikolojisini felç eder görmüş oldum.


Okumasını ve analizini zevkle yaptığım bu kitap, sizlerin de hayatına dokunmalıdır diye düşünüyorum. Kitapla kalın.

Güncelleme tarihi: 1 Haz 2023

Birisi bizi incittiğinde ne kadar üzülüyoruz değil mi? Bunu hepimiz düşünmüşüzdür. Peki ya konuşamayan ama canlı olan varlıkları incittiğimiz zaman ne olur, bunu hiç düşündünüz mü? Mesela çiçekler, ağaçlar, yapraklar, çeşit çeşit bitkiler, onları kopardığımızda incitmiş olmuyor muyuz? Günümüz insanı olarak topraktan uzak metropol şehirlerde yaşadığımız için onların dilini anlayamıyoruz. Hız ve haz odaklı bir zamanın içinde bulunduğumuz için okula, işe yahut bir yere giderken yolumuzun üstünde ki bir çiçeği fark edemiyoruz. Belki de koparılıp yere atılan bir çiçeğin üstüne ayakkabımızla basıp geçiyoruz. Rabbimiz dört mevsimde farklı farklı bitkiler yaratarak bizim gözümüzün gönlümüzün şenlenmesini istiyor. Yeni açan bir çiçeğe bakarak tefekkür etmemizi istiyor. Çiçekler de aynı insanoğlunun hayatı gibidir; açar, filizlenir, yeşerir, çiçeklenir ve solar bir sonra ki mevsim de bu döngü tekrarlanır. İnsanın toprakla temas etmesi gerekir. Toprak insanı rahatlatır, insana huzur verir, mutlu eder. Onunla iç içe olmak insanın tefekkür ufkunu geliştirir. ‘’Eserden müessere’’ sözünde olduğu gibi, yaratılana bakıp yaratıcıyı bulur. Zaten fıtratımız toprak değil mi? İnsanlar olarak neden topraktan bu kadar uzaklaştık. Çocuklar hangi ara bitkilere zarar vermeye başladı. Oysaki bizler çamurdan yemek yapıp oyunlar oynayan çocuklar değil miydik? Oysaki bizler sabah kalktığında ilk işi camının önünde yoğurt kovasının içinde bulunan çiçeği sulamak olan nenelerimizin torunları değil miydik? Oysaki bizler "Kıyametin kopacağını bilseniz bile elinizde ki fidanı dikin" buyuran Peygamber’imizin ümmeti değil miydik? Topraktan yaratılan ve tekrardan toprakla buluşacak olan insanlar bizler değil miydik? Hangi ara bu hale geldik?

Akademimize katıldığınız için teşekkür ederiz!

İLETIŞIM

  • Facebook
  • Twitter
  • LinkedIn

Gönderdiğiniz için teşekkür ederiz!

Üniversite kampüsü

©2021, tahayyülakademi tarafından Wix.com ile kurulmuştur.

bottom of page