Keşfedeceğiniz eşsiz içerikler sunan Tahayyül Akademi platformuna hoş geldiniz. Tahayyül ne demek ?, içeriğinde neler gizli ? öğrenmek istiyorsanız bizi ziyaret edin. Eğitim, kitap analizi, alıntılar ve kültür içerikli yazılarımıza şimdi göz atmaya ne dersiniz ?. Tahayyül Akademi hayatımıza başka bir anlam kattı, çünkü tutkularımızı ve düşüncelerimizi sadık okuyucularımızla paylaşmaktan keyif alıyoruz. Okuyun ve tadını çıkarın. www.tahayyulakademi.com
Ülkemizde kitap okumanın yararının yeterince bilinmediği kanaatindeyim. Çünkü bilen kişi sayısı çok olsaydı kitapların satışlarında, okuma oranında ciddi bir artış görülebilirdi.
Kitaplar bizim stresimizi azaltır, kelime haznemizi geliştirir, bilgimizi arttırmakla beraber, hafızamızı da geliştirmektedir. Sadece bir şeye odaklandığımız için adaptasyonu ve odaklanma seviyemizi de arttırmaktadır. Ruhumuza şifadır. Japon atasözünde de belirtildiği gibi: ‘’Kitaplar ruhun gıdasıdır.’’
Kitabı samimiyetle, dikkatle okursak, dünyayı geride bırakırsak, kendimizi kitabın en derinlerinde bulabiliriz. Bunların bilincine varılsaydı ne kadar da güzel bir ülke olurduk. Daha gelişmiş bir toplum olabilirdik. Atasözünde de belirtildiği üzere: ‘’Ulusları ilerleten, yükselten zengin kitaplardır.’’
Kitapları okumayı seven insanlar, bunun sonsuzluğa uzanan bir yolculuk olacağını fark ederler. Çünkü insan birkaç kez kitap okuyup kitapların huzuruna, mutluluğuna varınca bir daha bırakamıyor. Bağımlılık yapıyor da desek yanlış bir ifade olmaz. Bir zaman sonra kitaplarla o kadar iç içe oluyorsunuz ki, kitaplar sizin gerçek dostlarınız olmaya başlıyor. İnsan dostuna nasıl güvenirse nasıl onunla her şeyini paylaşırsa onunla mutlu olursa, kitapların huzuruna varan da kitaplara güvenir, kitaplarla her şeyini paylaşır. Onunla mutlu olur, çoğu vaktini onunla geçirir.
Sözde güzellik kalıplarının arasına sıkışmış bir şekilde hayata tutunmaya çalışıyoruz. İyi olanı ölçmek için beğeni (like) sayılarımızı yarıştırıp bütün mahremiyetimizi gözler önüne seriyoruz. Eğer fazla izlenmediysek medya deyimiyle reytingimiz yüksek değilse bizden eziği yok gözüyle bakıyoruz kendimize. Bazıları var ki izlenme sevdası ile kamera karşısında yapmadığı 'maymunluk' kalmıyor. Peki sonra ?
Sonra ne elde ediyoruz?
Ben söyleyeyim: Kendini başkalarının beğeni ve iltifatlarına göre yargılayan bir bireye dönüşüyoruz. Yetmedi kendimizden, karakterimizden taviz veriyoruz. Benliğimizi yitiriyoruz. Unutmayın hiç bir insan mükemmel değildir. Şayet öyle olsaydı Rabbimiz Cennet ve Cehennemi yaratmaz biz kullarını sınamazdı. Hiç günah işlemeyen peygamberimizin (sav) küçük zellelerinden Yüce Kitabımızda bahsetmezdi. Bunlar biz ibret alalım diye var. Şunu iyi bilelim; sosyal mecralarda gördüğümüz videoların arka planını, dekorunu, hangi şart ve imkanlarla oluştuğunu bilmiyoruz. O evin, o eşyanın vb. şeylerin o kişiye ait olduğunun garantisini bile veremeyiz. Şayet öyleyse bir Müslüman olarak bize o kardeşimiz için sevinmek düşer. Kendinizi "sosyal algılar" ile değil "kendi başarınız" ile kıyaslayın.
Son olarak yaratılmışlar içinde en şerefli kılınan siz insanlara bir alıntı bırakarak sözü noktalıyorum.
“Hoşça bak zâtına kim zübde-i âlemsin sen
Merdüm-i dîde-i ekvân olan âdemsin sen”
•“Ey insanevladı! Kendine saygıyla/hürmetle yaklaş; çünkü sen kâinatta yaratılmışların özü/göz bebeği olan insansın.”
Kardeşlerimiz, böyle bir hâl içerisindeyken nasıl oluyor da çok sıradanmış gibi davranılabiliyor yahut nasıl bu denli mutlu olabiliyorlar?
Şaşırıyorum, sadece çok şaşırıyorum. Sanki tüm bu olanlar onları hiç ilgilendirmiyormuşçasına hareket eden müslümanlar görmek kanıma dokunuyor.
Hâlen çıtı çıkmayan, umursamayan sözde müslümanlar görüyoruz. Nasıl başarıyorsunuz? hiç mi bir şey ifade etmiyor bütün bu olanlar sizin için?
Bu gördüklerinizi dizi sahnesi yahut film karesi mi zannediyorsunuz?
bu zulmü yazacak kalem mürekkebinden tiksinir. Kaç çocuk anne babasını yitirdi, kaç aile evlatlarını bizzat elleriyle gömdü. Çocuklarının cesetlerini bulamayan, evlatlarının uzuvlarını poşetlerde taşıyan anne babalar var.
Narkozsuz ameliyatlar, katledilen bebekler, ağlayan anneler, doğmadan ölenler, balonum mavi değil sarı olsun diye ağlayan çocuklar yerine, yanı başında arkadaşı katledildi diye ağlayan çocuklar ve dahası... Unutmayın bunları, diri tutun öfkenizi!
Haftalardır bebek ve çocuk cesetleri görüyoruz. Nasıl ölümlere alıştırdılarsa aynı şekilde öncesinde de gülen, koşan, kahkaha atan çocukların olduğu bir yaşamın varlığını unutturdular.
Evet yaşam. Üstat İsmet Özel'in "berrak bir gökte çocuklar aşkına savaşmak" dediği yaşam, yaşamak...
Ama gelin görün ki bizim insanımız hala ve hala "toprak satıp ihanet ettiler, bedelini ödüyorlar" gibi söylemlere inanıp ısrarla at gözlüğüyle bakmaya devam ediyorlar, Nuh diyorlar fakat peygamber demiyorlar, araştırmıyorlar ve bu hususta hatırıma Malcolm X'in şu söylemi düşüyor "eğer dikkat etmezseniz medya, mazlumlardan nefret etmenize ve zalimleri sevmenize sebep olur."
Velhasıl bu doğru bilinen yanlışlar doğru olsaydı bile yapılan zulmü meşru kılar mıydı? zulmü alkışlamamız mı gerekirdi?
Bu insanlara en ufak sevgi besleyebilen, yapılanı görmezden gelen veya haklı olduklarını düşünenler şu yayınlanan görüntüleri seyrettikleri ân içlerinde bir şeyler kopmuyor mu? vallahi artık benim aklım havsalam almıyor, bir olamıyor ve biz olamıyoruz.
6 Şubat depreminde görevdeyken bir ablanın evladı enkaz altında kalıp vefat etmişti. Hem ağlayarak hem devamlı sarılarak 1 saate yakın konuşmuştuk. Bana bu acının ne kadar büyük olduğunu, düşmanının dahi başına gelmesini istemeyeceğini, bundan daha büyük bir acı olamayacağını söylemişti.
O zamanlar olaylar hasebiyle zaten çok hassas olduğum için etkisinden çıkmamıştım zira ağlamaktan gözleri şişmiş ve kızarmayı bırakın morarmış bir anne, yanında onu teselli etmeye çalışan fakat kendisi de aynı halde olan bir baba profili görmek benim için asla sıradan olmayan bir görüntüydü. Ve abla "sevdiğini kaybedenler, anne olanlar anlar beni, sen de anne olunca anlarsın" demişti. Ama ben şu an görüyorum ki anne olmadan da anlayabiliyormuşum. Bırakın yakınımı kaybetmeyi ekranda gördüğüm cansız bedenlerin etkisinden çıkamıyorum ve üstlerine devamlı yenileri ekleniyor. Kan bağım olmasa dahi kardeşlerim ölüyor, içim gidiyor, benim canım çok acıyor. Annesinin bakmaya kıyamadığı, babasının saçının teline zarar gelmesini istemediği bebekler ölüyor!