Gönül verdiyseniz bir maddeye veya bir cana, güneş hep üstünüzde, sizi hiç terk etmeyecek demektir. Kalbinizde sorgusuzca yer varsa her kişiye, âleme gönül gözüyle bakabiliyorsunuz demektir. Ve eğer varsa içinizde aşka dair ufacık bir inanç, yaşınız kaç olursa olsun onu yitirmeyeceksiniz, içinizde daima yeşerecek demektir.
Yolu O’nun yolu, önderi Efendimiz, gönlünü Mevlâna’ya bağlamış, yalnızlığı dost bilmiş, yaşı ellilerde fakat yaşadıkları bir asra bedel olan koca bir çınardı Hasan dede. Ağaçların gölgelendiği, güneşin her gün mutlaka uğradığı dükkânının içinde küçük bir odada ömrünü geçiriyor, doğan her günü selamlıyordu. Mutluluğun ömrüne neredeyse hiç uğramadığı, küçük yaşlarda annesini babasını kaybetmiş bir kadına gönlünü verip onu da ellerinden ecelin almış olduğu bir garipti. Yalnızlığını susturacak tek yer olan Nar-ı Aşk dergâhında çiçeklerim dediği öğrencilerine ders vererek sürdürdüğü ömrünün tek tesellisi de yine öğrencileriydi. O gün de her gün olduğu gibi kendisinin tabiriyle çiçeklerini sulamaya yani dergâha ders vermeye gidecekti yapması gereken son işini tamamlayıp. Gömleğinin cebinden aldığı fotoğrafa uzun uzun bakıp ilk günaydını yine ona söyledi. Gözlerinden akan iki damla yaşı alelacele silip fotoğrafı öptü ve gömleğinin cebine geri iliştirdi. Artık gün başlamıştı ve dergâha gidebilirdi. Duvarları sarıya boyalı, ahşap kapıların ve pencerelerin daha da otantikleştirdiği dergâhın bahçesini o dergâhın daha önceden yaşamış şeyhleri, yakınlarının türbeleri, küçük ahşap masa ve sandalyeler birkaç da ağaç süslüyordu. Gayet sade ve bir o kadar sevimli dergâhın bahçesini dolduran çocuk sesleri ise havasına daha da güzellik katıyordu. Dergâhın bahçesine girdiğinde her gün görmesine rağmen içi kıpır kıpır bakıyordu öğrencilerine ve onlar da aynı sevecenlikle karşılıyorlardı Hasan dedelerini. Birkaç bahçe sohbetinden sonra ders vaktinin de gelmiş olması sebebiyle tüm çocuklar sınıftaki yerlerini aldılar. Hasan dede her gün yaptığı gibi küçük birkaç sorudan sonra derse geçecekti. Sınıfın hareketliliğinin bittiğine emin olunca da ders başladı.
-Evet çocuklar, güzel bir günde yine hep bir aradayız. Bugün her zaman olduğu gibi sizlere birkaç ufak soru soracağım. Hazır mısınız?
-Hazırız dede…
-İlk sorumuzla başlayalım. Soruyorum size çocuklar. Aşk nedir? Nereden gelmiştir? Sonsuz aşk denilen şey nerede gizlidir?
Sınıfta bir süre sessizlik oluştu. Sorudan farklı anlamlar çıkaran çocuklar olmuştu hâliyle. Hasan dedenin sorduğu aşkı, beşerî aşkla karıştırmıştı küçük bedenler. Fakat Hasan dedenin sorduğu soruyu böyle anlamayıp kendine göre yorumlayan biri çıkmıştı. Israrla elini kaldıran Çiçek, “Ben biliyorum dede.” deyip söz istiyordu.
-Buyur Çiçek kızım söyle bakalım bize cevabın nedir?
-Aşk, ney’dir Hasan dede. Kamıştan gelmedir. Sonsuzluğu ise sesinde gizlidir.
Koca bir ah yer buldu Hasan dedenin yüreğinde. Bu yaştaki bir çocuk nasıl olur da böyle cevap verebilmişti bu soruya hâlâ aklı almıyordu. Sınıftaki iki gözde öğrencisinden biri olması bile bu cevaba karşılık gelmiyordu.
Kafasındaki düşüncelerden sıyrılıp tekrar sınıfa döndü ve ikinci sorusunu sordu. -Bugünün diğer sorusu da her zaman karşılaştığınız, eminim çokça duyduğunuz bir soru olacak fakat bir de Hasan dedeniz için cevaplayın bakayım. Sorumuz şu, büyüyünce ne olacaksınız? Sınıfta soruyu duyar duymaz aynı ânda iki el havaya kalkmıştı. Yine Hasan dedenin gözde öğrencisi Çiçek ve diğer gözde öğrencisi Halil.
-Peki çocuklar hanginiz diğerinize öncelik vermek ister?
-İkimiz de aynı ânda cevap vereceğiz Hasan dede.
-Peki öyleyse buyurun bakalım.
-Biz büyüyünce âşık olacağız Hasan dede.
Comments